- Katılım
- 30 Haziran 2025
- Mesajlar
- 45
- Tepkime puanı
- 123
- Puanları
- 33
Bu başlık altında, Kentaro Miura’nın farklı dönemlerde ve farklı mecralarda verdiği röportajları, demeçleri bulabilirsiniz.
Berserk Illustrations File - 4 Aralık 1999
Soru: Berserk ilk çalışmanız, değil mi?
Miura: Hımm, evet sanırım; ama çıkışımı tek bölümlük (one‑shot) çizerek yaptım.
Soru: Serileştirmeye başladığınızda, manganın bu büyüklüğe ulaşacağını önceden planlamış mıydın?
Miura: Hayır, planlamamıştım. Başta hiçbir uzun vadeli planım yoktu. Bir ödül almış mangam shonen dergisinde yayımlandığı için, karanlık bir kahramanla bir shonen fantezi mangası yapmayı düşündüm. Ve tabi, o dönemlerde pek fazla fantezi mangası yoktu. Bir isim vermem gerekirse... "Bastard" olabilir. Bende niş bir tür olmalı diye düşündüm. Hepsi bu. Daha ötesini göremiyordum. Orijinal bir esere dayandırmadığım ilk seriydi, ne yapacağımı bilmiyordum! (Gülüyor) İlk olarak, atiptik (alışılmamış) bir kahraman yaratmaya odaklandım.
Soru: Aklınızda hep Guts gibi bir kahramanın prototipi var mıydı?
Miura: Okul günlerimden beri bilimkurgu ve fanteziyi çok severim. O zamanki bazı karalamalarım Guts’a benzer izler taşıyor. Bunların tek başına Guts’ın prototipi olduğunu söyleyemem, ancak onları harmanlayarak Guts’ı yaratabildim. Şövalyenin ilk tasarımı, yapay bir kola sahip siyah bir şövalyeden ibaretti. Diğer öğeleri ise çeşitli kaynaklardan ilham aldım; örneğin karakterin görünümü bilimkurgu eserlerinden geldi. Yani her bir unsur bambaşka bir kaynaktan besleniyordu.
Soru: Peki ya “Guts” ismi? Uzun zamandır aklınızda mıydı?
Miura: Hayır, (Gülüyor) diğer şeylerde olduğu gibi, esere güç bela başladığımda aklıma geldi. Aynı zamanda bir shonen manga kahramanı için bir isim düşünürken, sesli ve vurucu bir kelime iyi olur diye düşündüm. Üstelik “Guts” bir şekilde Almanca isimlere benziyordu. Beğendim ve kullandım. O zamana kadar zaten fantastik eserlerle uyumlu pek çok havalı isim vardı; ben de o dönemin bir shonen mangasına yakışacağını düşündüğüm için bu ismi seçtim. Başka bir sebep yok. Ayrıca sonradan öğrendiğim ilginç bir nokta var: Almanca’da “kedi” anlamına gelen kelime “Katte” veya “Gatte” diye okunuyor ve bu telaffuz “Guts”a yakın. Vahşi kedi çağrışımı uyandırması da hoşuma gitmişti.
Soru: Stil açısından, büyük kılıcı tasarlarken özellikle hangi öğelere odaklandınız?
Miura: Temel aldığım unsurlara gelirsek, pek çok kaynağın karışımından bahsedebiliriz. Kol silahı, büyük kılıç, siyah şövalyenin kıyafeti ve tek gözlü adam... Bunlar bir araya geldiğinde belli bir imaj oluşturuyor. Kol silahı ve kılıç benim imza öğelerimden. Çünkü ben “Hokuto no Ken”den doğrudan etkilenen bir nesildenim. Manga için en önemli şey fikirdir. O dönemde fikir, hikayenin ya da karakterlerin önünde, özün kendisi sayılırdı. “Hokuto no Ken”de de Hokuto Shinken, Kenshiro’nun kişiliğinden çok daha önemliydi. Hokuto Shinken fikri şuydu: bir kez saldırıya uğradığında, patlarsın. Bu yüzden bizim de adeta aklımızı uçurdu.
Yani o dönemde biz mangakalar arasında yenilikçi ve fantastik fikirler bulmak bir akımdı. Bana göre bir mangaka böyle şeyler düşünmeli, düşünebilmeliydi. Kafamı iyice zorladım ve sonunda “büyük bir kılıç” ya da “devasa bir nesne” fikrini buldum…
Soru: Peki ya top ve silahlara gelirsek?
Miura: İlk başta “yaylı silah” imajını netleştirmiştim. Kılıç için ilk fikrim, Japon kılıcına benzeyen çok keskin bir kılıçtı. Fakat o başlangıç fikrinden birkaç adım daha öteye gitmek gerektiğini düşündüm. Sonra “topu da olan bir yaylı silah” fikri çıktı ortaya. Toplardan söz açılmışken, o yıllarda çoğu fantastik manga, topların ortaya çıktığı çağdan önceki bir dönemde geçerdi. Bu yüzden dünyama son dokunuş olarak “toplar çağını" ekledim.
Soru: Bahsettiğiniz “toplar çağı” derken, dünyanızın zaman kurgusunu o çağa göre mi oluşturduğunuz anlamına mı geliyor?
Miura: Şaşırtıcı şekilde öyle değil. Başta aklımda farklı fikirler vardı. Çok erken Orta Çağ’a ait kaba unsurlar kullandım, ancak Versay Sarayı gibi görkemli yapılar o dönemin çok sonrasına ait. Sonuçta, Avrupa’da erken Orta Çağ’dan başlayıp geç Orta Çağ’a kadar uzanan tek bir çağ yarattım. Örneğin Midland’daki balo, bence bu çağın sonlarına yakın bir dönemi yansıtıyor. Fakat lordun hikayesi ondan çok daha önce geçiyor. Bu yüzden Avrupalı okuyucular “Bu da neyin nesi?” diyebilirler. Yabancıların bizi Japonları nasıl gördüğünü düşündüğümde ise bu durum tam oturuyor: “Hey, ninja!” Bu sorun değil; çünkü, ben eserimi sadece Japon okurları memnun etmek için çiziyorum, küresel pazar için hiçbir stratejim yok. (Gülüyor)
Soru: Detaylar epey titiz. Çok fazla kaynak materyal topladınız, değil mi?
Miura: Avrupa Orta Çağı’nın imgelerini çizmek istediğim için öyle. Görsel kaynak gibi pek çok materyal topladım. Çalışmama ilk başladığımda, tarihe sadık kalan bir manga mı yapsam yoksa tamamen fantastik bir manga mı yapsam diye baya düşündüm. O dönemde bol bol tarih çalışmamın ileride faydasını gördüm. Bazı tarihsel öğeleri birebir aldım. Ama bazı yerlerde, mesela Dracula'nın çağıyla Jeanne d'Arc'ın çağı biraz iç içe geçmiş durumda. Bu yüzden karakterleri Avrupa’da dolaştırmanın iyi olacağını düşündüm.
Soru: Neden tarihe sadık bir manga değil de fantastik bir manga seçtiniz?
Miura: Açıkçası, daha gençken tarihe bağlı kalırsam hayal gücümün sınırlanacağını düşündüm. Örneğin Mitsuteru Yokoyama şu anda tarihi bir manga çiziyor, ama kariyerinin başında “Tetsujin 28” ve “Babel II” gibi eserler yaptı. Shotaro Ishinomori de son zamanlarda birçok öğretici manga çizdi. Ama eğer kariyerinin başlarında “Cyborg 009” gibi bir işi olmasaydı, bugün olduğu kişi olmazdı… Bu yüzden, tarihi ya da bilgilendirici bir manga yapmak yerine, gençken hayal gücüme güvenmeyi tercih ettim. Bu tür mangalar üzerinde kariyerimin ilerleyen dönemlerinde çalışmak istiyorum.
Soru: Berserk’in dünyasını hayal gücünüzle kurgularken referans aldığınız bir şey var mıydı?
Miura: Pek çok şey var. “Hellraiser” ve “Gülün Adı” gibi filmler. Escher’i de çok uzun zamandır severim. Gerçi Berserk okurları bu tür şeyleri, ekstra içeriklerden zaten biliyorlardır… Ayrıca Grimm Kardeşler’in masalları gibi şeylerden de ilham aldım.
Soru: Hayal gücünüzü kullanarak Berserk’in tüm dünyasını böyle “şak” diye (fotoğraf çeker gibi kolayca) mi yarattınız?
Miura: Aslında bundan sonra yapmam gereken de bu. (Gülüyor.) Şimdiye kadar hep “tada!” görüntüleri yaptım.
(Miura burada, röportajcının kullandığı onomatopoeik ifadeye esprili şekilde yanıt veriyor.)
Soru: Peki dünyanın kapsamı ne kadar?
Miura: Griffith, insan dünyası odaklı gençlik bölümünde sonunda Tanrı Eli'nden biri oldu. Şunu söyleyeyim, bundan sonra insan dışı varlıklar daha sık karşımıza çıkacak. Başka bir deyişle, tanrılar, iblisler gibi varlıkları kapsayan bir dünyaya uzanıyor diyebilirim…
Ama işte tam da bu, kaçınmaya çalıştığım şey. Eğer bu varlıkları “tanrı”, “iblis” gibi kelimelerle tanımlarsak, sanki o dünya tamamen açıklanmış olur, genişlemeye yer kalmaz. Zaten bu tür şeyler bir bakıma insanların yarattığı kavramlar. İnsan ruhunun maddi hale gelmiş formları gibi. Tabi bu da şu tür bir soruya benziyor: “Tavuk mu önce gelir, yumurta mı?” Yani hepsi aslında insanın bir yansıması. Ben de onların görüntüsünün bundan fazlası olmaması gerektiğini düşünüyorum. Okurun empati kurabileceği unsurlar olarak kullanmak istiyorum sadece.
Soru: Detaylara inmişken bir şey daha var. Dövüş sanatları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bence bu tür sahneler Berserk’te oldukça önemli.
Miura: Dövüş sanatlarını gerçekten çok seviyorum ama bu konuda çok fazla kaynak toplamadım. Sadece bazı samuray ve şövalye görsellerim var. Aksiyon sahnelerine gelince, onları olabildiğince gerçekçi çizmek istiyorum. Gerçeklik ve kurgu arasında bir uyum yakalamak… ama bunu başarmak gerçekten zor. Mesela Guts ve onun kullandığı kılıçla ilgili sahnelerde, bazen tek bir darbeyle küçük şeyleri parçalıyor. Bu tür durumlar için gerçekte birebir karşılığı olan bir kılıç tekniği yok. Bu yüzden belli bir düzeyde araştırma yapmak istiyorum, ama aynı zamanda zihnimde ilk oluşan sahnelerin bozulmasını da istemem. Bu yüzden dövüş sanatlarını anlatan bilgilendirici mangalarla, makinelerin yer aldığı animasyonlar arasında bir denge kurmaya karar verdim. Önceliği görüntüye vermek istiyorum, hatta bazen “bunu asla yapmam” dediğim şeylere bile. Mesela “Hokuto no Ken”de düşmanı dürtüp patlatmak kabul edilebilir, ama göğe yükselen atlayışlar biraz fazla olabilir. Sonrası için fikrim yok. (Gülüyor)
Soru: Ama bence dövüş sanatları oldukça karmaşık… Her ne kadar Berserk kılıçlar ve fantastik bir dünya etrafında dönse de, Guts ve Griffith dövüşürken Griffith sanki eklem kilidi benzeri bir hareket yaptı?
Miura: Ahhh, sıradan insanların fark edebileceği seviyede miydi bilmiyorum. Çevremde dövüş sanatlarına kafayı takmış çok kişi var. Aralarında gerçekten bu işle uğraşanlar da var. Ben de dövüş sanatlarını seviyorum ama onların yanında “Ben aslında amatörüm” diye düşünmeden edemiyorum. (Gülüyor.) Belki tüm bilgimi kullanarak bir dövüş sanatları mangası çizebilirim, ama o kişiler için tatmin edici olmaz. Onlarla karşılaştırıldığında uzman bile sayılmam. Bunu bildiğim için bu tarz işleri başkalarına bırakıyorum.
Soru: Ama dövüş sanatlarını bu kadar sevmenizin nedeni onların etkisi değil mi?
Miura: Evet, bir dereceye kadar. Ama nihayetinde sevdiğim şeyler manga ve hikâyeler. Dövüş sanatlarına özel bir ilgim olduğu da söylenemez. Yine de bazen dövüş sanatları dramaya dönüşebiliyor. Mesela yakın zamanda yapılan Holyfield – Tyson maçı... bu tam bir dramaydı, gözlerim bile doldu. Harikaydı. Bir arkadaşımın kaydettiği videodan izledim. İki adamın tartıldığı an, vücutları şaşırtıcı olmasa da mükemmeldi. Hiçbir ağır sıklet boksör onlar gibi olamaz. (Gülüyor.) Garip gelebilir ama bu Berserk bölümünde Holyfield’ın vücudunu model olarak kullandım. Karın kasları boylamasına bölünmüş gibiydi. Daha önce ortadan bölünmüş karın kası görmemiştim. Bu tür kasları sıradan bir antrenmanla yapmak mümkün değil.
Soru: Anlıyorum, ama en çok sevdiğiniz şeyler manga okumak ve dramalar, aslında doğrudan işinizle bağlantılı. Peki, manga çizmekle ilgisi olmayan bir hobiniz var mı?
Miura: Şu sıralar tek hobim oyun oynamak. Çünkü çok fazla zaman harcamam gerekmiyor. Bu aralar simülasyon oyunlarına bayağı sarmış durumdayım. Kız oyunlarını ve aksiyon oyunlarını da severim. Genelde popüler oyunları seviyorum diyebilirim.
Soru: Bayağı ciddi oynuyorsunuz anlaşılan. Kafa dağıtmak için mi?
Miura: Evet. Günde yaklaşık bir saat oyun oynuyorum. Ama bazı oyunlar iki saatte bittiği için bu yeterli oluyor. Birkaç oyun biriktirdim. Tatil günüm gelince oynamaya başlayacağım. Hatta yakınlarda Nintendo 64 aldım.
Soru: Hobilerinizle işinizi nasıl dengeliyorsunuz? Bir bölümün teslim tarihi yaklaşırken günlük programınız nasıl oluyor, anlatabilir misiniz?
Miura: Genellikle akşam 7 ya da 8 gibi uyanırım. 8:30–9:00 civarında çalışmaya başlarım. Bir süre çalıştıktan sonra yemek yerim. Ardından sabah 3’e kadar, bir sonraki molama dek çalışmaya devam ederim. O sırada, o gün kaydettiğim bir videoyu izleyerek 3:30’a kadar yemek yerim. Sonra tekrar işe dönerim. Son öğünümü sabah 6’da yerim ve öğlen 12’ye kadar çalışmayı sürdürürüm. En erken 11:00–11:30’da, en geç ise öğlen 1, 2 ya da 3 gibi işi bitiririm. Bu benim normal çalışma düzenim.
Soru: Günlük normanızı (kota) bu kadar net belirliyor musunuz?
Miura: Evet, belirliyorum. Günlük normamı tamamlayamazsam, ertesi güne kayar. Genelde programa fazladan bir gün eklerim. Bu yüzden bazen tatilim olmaz. Ama o “fazla gün” olmadan sık sık geç kalırdım. Taslak çizimle mürekkep çalışmasına eşit zaman ayırsam da, taslaklar nispeten daha hızlı bitiyor, mürekkep işi daha çok zaman alıyor.
Soru: Her gün kaç sayfa çiziyorsunuz?
Miura: Günde yaklaşık 6 sayfa taslak çiziyorum.. Bu iş bir ay sürüyor. Ayda iki teslim tarihim olduğunu düşünürsek, neredeyse sadece çizim yapıyorum. Storyboard'ı farklı bir zamanda hazırladığım için o iki haftalık süreçte buna yer kalmıyor. Neyse ki editörüm Bay Shimada sayesinde bunu dengeleyebiliyorum.
Soru: Genelde en çok hangi aşamada zorlanıyorsunuz?
Miura: Kesinlikle çizim aşamasında. Özellikle yatmadan hemen önceki zamanlar en zoru. Tam olarak sabah 6’dan 19 saat öncesi, yani sabah 11 civarı. O saatlerde çalışırken kafam karışıyor, dikkatim dağılıyor. Bazen iş ilerlemiyor. Bu yüzden fazladan günler ayırıyorum. Ama bu durum sadece çizim yaparken oluyor, taslak çizerken değil.
Soru: Böyle zamanlarda çalışma tarzınız nasıl oluyor? İşinize tamamen mi odaklanıyorsunuz yoksa başka şeyler yaparken mi çalışıyorsunuz?
Miura: İkincisi benim tarzım. Ya televizyon izlerim ya da müzik dinlerim. Ama storyboard üzerinde çalışırken sessizlik isterim. Diğer tüm iş dışı aktiviteler bana bir tür şans getiriyor.
Soru: Olmazsa olmaz dediğiniz bir eşyanız var mı? Çalışırken her zaman yanınızda olan bir şey?
Miura: Evet. Çok suya veya içeceğe ihtiyacım var. Bu tür şeyleri (maden su veya diğer şişe içecekler) her zaman hazır bulundururum.
Soru: Kahve gibi şeyler de dahil mi buna?
Miura: Kesinlikle evet. Ama çok kahve içtiğim için bir süre sonra midem ağrıyor. Bu yüzden çaya geçiyorum. Çay da dokunursa, su içiyorum. iyi hissedersem tekrar kahveye dönüyorum. Sonra tekrar çaya, sonra suya... işte böyle gidiyor. (Gülüyor.)
Soru: Yani mideniz elverdiği sürece kahve favoriniz...
Miura: Evet, ama gerçekten çok içiyorum.
Soru: Peki, alkol alır mısınız, yoksa hiç mi içmezsiniz?
Miura: İçki içmekten keyif alıyorum ama fazla değil... Zaten fırsatım da pek olmuyor.
Soru: Egzersiz yapıyor musunuz?
Miura: Aklıma estikçe şınav çekiyorum ya da karın kası çalışıyorum. Ama sürekli değil.
Soru: Bu yaşam tarzına rağmen oldukça sağlıklı görünüyorsunuz. Böyle bir hayat sürdürmek sizin için sorun olmuyor mu?
Miura: Sanırım kendi "ritmim" sayesinde bunu sürdürebiliyorum. Ben tam anlamıyla bir mangaka tipiyim, bu işe uygun biriyim. Tatil yapmadan çalışmak zor olsa da, kendi düzenli yaşam tarzımı sürdürmekte pek zorlanmıyorum. Asıl zorlandığım şey, teslim tarihine çok az zaman kaldığında işe yoğunlaşmak.
Soru: “Mangakaya uygun biriyim” dediniz. Mangaka olmak istediğinizi ilk ne zaman anladınız?
Miura: O kadar eskiye dayanıyor ki, ne zaman olduğunu tahmin bile edemem. Sanırım anaokulu yıllarımdı; çünkü ilkokula başlamadan önce ilk çizimimi yapmıştım. O ilk anı pek hatırlamıyorum. Net hatırladığım şey ise, ilkokul ikinci sınıfta üniversite öğrencilerine ait bir deftere ilk mangamı çizdiğim. Bu adeta bir aydınlanma gibiydi. Başkalarını eğlendirmek veya çizdiğim şeyler sayesinde övgü almak, çocukluğumda beni en mutlu eden şeydi. Sanırım “can çıkar, huy çıkmaz” dedikleri bu oluyor. O dönemlerde ailem sık sık taşınırdı. Gittiğim okullarda arkadaş edinmemi sağlayan şey çizimlerimdi. Şimdi dönüp baktığımda, o yıllarda “çizer” olarak kimliğimi oluşturduğumu fark ediyorum.(Gülüyor.)
Soru: Yani çocukluk hobiniz veya hayaliniz sizi profesyonel mangaka olmaya götürdü diyebilir miyiz?
Miura: Lise yıllarında oldu. Ondan önce sadece görselliğe odaklanırdım ve manga ya da resim çizmeyi severdim. Yani çizim becerim vardı ama hikâye kurgulama konusunda çok da hevesli değildim. Lisede sanat dersinde sinemaya ya da müziğe ilgi duyan birçok arkadaş edindim. Ama bir noktada onlarla vakit geçirirken içimde bir boşluk olduğunu hissetmeye başladım.
Aynı zamanda beş kişilik bir arkadaş grubundaydım ve hepimizin hedefi mangaka olmaktı. Her birinin mangadan başka bir yeteneği vardı; mesela biri gitar çalardı. Sürekli birbirimizi etkiler, birbirimize “şu filmi izle”, “şu kitabı oku” gibi şeyler söylerdik. “Yoksa mangaka olamazsın!” diyerek birbirimizi teşvik ederdik. Grup yapımız tam olarak böyleydi.
Bugünün lise öğrencileri bunu anlayamaz belki ama bizim zamanımızda arkadaşlık aynı zamanda rekabetti. Diğerlerinin gözünde “havalı” görünmek isterdim. Peki bunu nasıl başaracaktım? Film izlemeli, kitap okumalıydım. Bunu tekrar ettikçe şunu fark ettim: manga sadece çizimden ibaret değil. Hikâye yazma becerisini üniversite yıllarımda edindim. Daha doğrusu, üniversitedeyken bir yarışmaya katıldığımda bu yönümü geliştirdim.
Soru: Daha önce hiç asistanlık deneyiminiz oldu mu?
Miura: Hayır.
Soru: O zaman tüm o sayfa düzenleme, panelleri yerleştirme gibi şeyleri kendi kendinize mi öğrendiniz?
Miura: Evet. Bu beş kişilik arkadaş grubunda deneme-yanılma yoluyla birçok şey öğrendim. Hiç ustam olmadı.
Soru: Sizi etkileyen favori bir mangaka var mı?
Miura: Evet, farklı dönemlerde birçok mangadan etkilendim. O kadar çok ki tek bir isim veremem. Şu anki tarzım da, zamanla bu etkilerin birikmesiyle adeta bir kartopu gibi oluştu.
Soru: Artık herkesin eserlerini okuduğu profesyonel bir mangakasınız. Bundan sonra eserlerinizi okurları memnun etmek için mi üreteceksiniz?
Miura: Böyle bir niyetim yok. Hep kendim için çizdim, ama zamanla eserimin bazı kısımlarının okuyucular için de olduğu düşüncesi buna eklendi.
Soru: Tüm bu anlattıklarınızdan, birçok konuya ilgi duyduğunuz anlaşılıyor. Ama uzun süredir sadece Berserk üzerinde çalışıyorsunuz. Berserk dışında da ele almak istediğiniz temalar vardır, değil mi?
Miura: Evet, gerçekleştirmek istediğim pek çok şey var ama zamanım yok. (Gülüyor.) Ara sıra bilimkurgu ya da bazı senaryolar üzerine çalışıyorum. Gerçekten biraz boş zamana ihtiyacım var.
Soru: Peki, video, sinema ya da animasyon gibi başka türlerde bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz?
Miura: Hayır, hiç düşünmüyorum. Bu biraz da arkadaş çevremle ilgili. Diğer alanlarda çok yetenekli arkadaşlarım olduğu için, ben kendi alanıma bağlı kalmak istiyorum. Ayrıca şu anki işimde elimden gelenin en iyisini yapmak istiyorum. Berserk, ilk başarılı serim. Onu yarım bırakıp başka işlere kalkışırsam, çok üzülürüm.
Soru: Tüm dikkatinizi vermek istediğiniz Berserk için, hikâyeyi bundan sonra nasıl geliştirmek istiyorsunuz?
Miura: Öncelikle daha fazla kadın karakter eklemek istiyorum. Sadece erkeklerden oluşan bir dünya çok dengeli olmuyor. Bir–iki yeni kadın karakter gerekli. Ayrıca önemli yeni karakterler de tanıtılacak. Bu karakterler, Şahinler Takımı’nın yerine geçmeseler de Guts’la benzer türde bir bağ kuracaklar. Guts için yalnız kalmak çok zor. Ama bu karakterler Şahinler Takımı kadar yakın olmayacak. Hatta ona karşı düşmanca tavırlar sergileyebilirler. Hikâyenin yönünü çeşitlendirebilecek bazı karakterler tasarladım.
BONUS SORU: Griffith/Femto Nasıl Sonuçlanacak?
Soru: “Kara Kılıçlı” arc'ı henüz başladı. Ana eksen elbette Guts’un, Griffith/Femto’nun da mensubu olduğu Tanrı Eli ile olan husumetinin sona erdirileceği hikâye olacak. Finale giden gelişimi düşünelim. Öncelikle, beş üyeden oluşan Tanrı Eli'nin şu anki amacı nedir? Guts bunu çözemezse onlarla yüzleşmesi de mümkün görünmüyor. Femto’nun katılmasıyla Tanrı Eli artık tamamlandı mı?
Miura: Hmm.. Şimdilik Tanrı Eli'nin Femto ile tamamlandığını kabul edebiliriz. Üzgünüm, bekleyeceğiz gibi şu anda amaçlarını açıklamak için doğru bir zaman değil… Bunun yerine size tek bir ipucu vereyim: anahtar kelime “Void”.
(SkullKnight.net forumundan
tarafından İngilizceye çevrilmiştir.)
Berserk Illustrations File - 4 Aralık 1999
Soru: Berserk ilk çalışmanız, değil mi?
Miura: Hımm, evet sanırım; ama çıkışımı tek bölümlük (one‑shot) çizerek yaptım.
Soru: Serileştirmeye başladığınızda, manganın bu büyüklüğe ulaşacağını önceden planlamış mıydın?
Miura: Hayır, planlamamıştım. Başta hiçbir uzun vadeli planım yoktu. Bir ödül almış mangam shonen dergisinde yayımlandığı için, karanlık bir kahramanla bir shonen fantezi mangası yapmayı düşündüm. Ve tabi, o dönemlerde pek fazla fantezi mangası yoktu. Bir isim vermem gerekirse... "Bastard" olabilir. Bende niş bir tür olmalı diye düşündüm. Hepsi bu. Daha ötesini göremiyordum. Orijinal bir esere dayandırmadığım ilk seriydi, ne yapacağımı bilmiyordum! (Gülüyor) İlk olarak, atiptik (alışılmamış) bir kahraman yaratmaya odaklandım.
Soru: Aklınızda hep Guts gibi bir kahramanın prototipi var mıydı?
Miura: Okul günlerimden beri bilimkurgu ve fanteziyi çok severim. O zamanki bazı karalamalarım Guts’a benzer izler taşıyor. Bunların tek başına Guts’ın prototipi olduğunu söyleyemem, ancak onları harmanlayarak Guts’ı yaratabildim. Şövalyenin ilk tasarımı, yapay bir kola sahip siyah bir şövalyeden ibaretti. Diğer öğeleri ise çeşitli kaynaklardan ilham aldım; örneğin karakterin görünümü bilimkurgu eserlerinden geldi. Yani her bir unsur bambaşka bir kaynaktan besleniyordu.
Soru: Peki ya “Guts” ismi? Uzun zamandır aklınızda mıydı?
Miura: Hayır, (Gülüyor) diğer şeylerde olduğu gibi, esere güç bela başladığımda aklıma geldi. Aynı zamanda bir shonen manga kahramanı için bir isim düşünürken, sesli ve vurucu bir kelime iyi olur diye düşündüm. Üstelik “Guts” bir şekilde Almanca isimlere benziyordu. Beğendim ve kullandım. O zamana kadar zaten fantastik eserlerle uyumlu pek çok havalı isim vardı; ben de o dönemin bir shonen mangasına yakışacağını düşündüğüm için bu ismi seçtim. Başka bir sebep yok. Ayrıca sonradan öğrendiğim ilginç bir nokta var: Almanca’da “kedi” anlamına gelen kelime “Katte” veya “Gatte” diye okunuyor ve bu telaffuz “Guts”a yakın. Vahşi kedi çağrışımı uyandırması da hoşuma gitmişti.
Soru: Stil açısından, büyük kılıcı tasarlarken özellikle hangi öğelere odaklandınız?
Miura: Temel aldığım unsurlara gelirsek, pek çok kaynağın karışımından bahsedebiliriz. Kol silahı, büyük kılıç, siyah şövalyenin kıyafeti ve tek gözlü adam... Bunlar bir araya geldiğinde belli bir imaj oluşturuyor. Kol silahı ve kılıç benim imza öğelerimden. Çünkü ben “Hokuto no Ken”den doğrudan etkilenen bir nesildenim. Manga için en önemli şey fikirdir. O dönemde fikir, hikayenin ya da karakterlerin önünde, özün kendisi sayılırdı. “Hokuto no Ken”de de Hokuto Shinken, Kenshiro’nun kişiliğinden çok daha önemliydi. Hokuto Shinken fikri şuydu: bir kez saldırıya uğradığında, patlarsın. Bu yüzden bizim de adeta aklımızı uçurdu.
Yani o dönemde biz mangakalar arasında yenilikçi ve fantastik fikirler bulmak bir akımdı. Bana göre bir mangaka böyle şeyler düşünmeli, düşünebilmeliydi. Kafamı iyice zorladım ve sonunda “büyük bir kılıç” ya da “devasa bir nesne” fikrini buldum…
Soru: Peki ya top ve silahlara gelirsek?
Miura: İlk başta “yaylı silah” imajını netleştirmiştim. Kılıç için ilk fikrim, Japon kılıcına benzeyen çok keskin bir kılıçtı. Fakat o başlangıç fikrinden birkaç adım daha öteye gitmek gerektiğini düşündüm. Sonra “topu da olan bir yaylı silah” fikri çıktı ortaya. Toplardan söz açılmışken, o yıllarda çoğu fantastik manga, topların ortaya çıktığı çağdan önceki bir dönemde geçerdi. Bu yüzden dünyama son dokunuş olarak “toplar çağını" ekledim.
Soru: Bahsettiğiniz “toplar çağı” derken, dünyanızın zaman kurgusunu o çağa göre mi oluşturduğunuz anlamına mı geliyor?
Miura: Şaşırtıcı şekilde öyle değil. Başta aklımda farklı fikirler vardı. Çok erken Orta Çağ’a ait kaba unsurlar kullandım, ancak Versay Sarayı gibi görkemli yapılar o dönemin çok sonrasına ait. Sonuçta, Avrupa’da erken Orta Çağ’dan başlayıp geç Orta Çağ’a kadar uzanan tek bir çağ yarattım. Örneğin Midland’daki balo, bence bu çağın sonlarına yakın bir dönemi yansıtıyor. Fakat lordun hikayesi ondan çok daha önce geçiyor. Bu yüzden Avrupalı okuyucular “Bu da neyin nesi?” diyebilirler. Yabancıların bizi Japonları nasıl gördüğünü düşündüğümde ise bu durum tam oturuyor: “Hey, ninja!” Bu sorun değil; çünkü, ben eserimi sadece Japon okurları memnun etmek için çiziyorum, küresel pazar için hiçbir stratejim yok. (Gülüyor)
Soru: Detaylar epey titiz. Çok fazla kaynak materyal topladınız, değil mi?
Miura: Avrupa Orta Çağı’nın imgelerini çizmek istediğim için öyle. Görsel kaynak gibi pek çok materyal topladım. Çalışmama ilk başladığımda, tarihe sadık kalan bir manga mı yapsam yoksa tamamen fantastik bir manga mı yapsam diye baya düşündüm. O dönemde bol bol tarih çalışmamın ileride faydasını gördüm. Bazı tarihsel öğeleri birebir aldım. Ama bazı yerlerde, mesela Dracula'nın çağıyla Jeanne d'Arc'ın çağı biraz iç içe geçmiş durumda. Bu yüzden karakterleri Avrupa’da dolaştırmanın iyi olacağını düşündüm.
Soru: Neden tarihe sadık bir manga değil de fantastik bir manga seçtiniz?
Miura: Açıkçası, daha gençken tarihe bağlı kalırsam hayal gücümün sınırlanacağını düşündüm. Örneğin Mitsuteru Yokoyama şu anda tarihi bir manga çiziyor, ama kariyerinin başında “Tetsujin 28” ve “Babel II” gibi eserler yaptı. Shotaro Ishinomori de son zamanlarda birçok öğretici manga çizdi. Ama eğer kariyerinin başlarında “Cyborg 009” gibi bir işi olmasaydı, bugün olduğu kişi olmazdı… Bu yüzden, tarihi ya da bilgilendirici bir manga yapmak yerine, gençken hayal gücüme güvenmeyi tercih ettim. Bu tür mangalar üzerinde kariyerimin ilerleyen dönemlerinde çalışmak istiyorum.
Soru: Berserk’in dünyasını hayal gücünüzle kurgularken referans aldığınız bir şey var mıydı?
Miura: Pek çok şey var. “Hellraiser” ve “Gülün Adı” gibi filmler. Escher’i de çok uzun zamandır severim. Gerçi Berserk okurları bu tür şeyleri, ekstra içeriklerden zaten biliyorlardır… Ayrıca Grimm Kardeşler’in masalları gibi şeylerden de ilham aldım.
Soru: Hayal gücünüzü kullanarak Berserk’in tüm dünyasını böyle “şak” diye (fotoğraf çeker gibi kolayca) mi yarattınız?
Miura: Aslında bundan sonra yapmam gereken de bu. (Gülüyor.) Şimdiye kadar hep “tada!” görüntüleri yaptım.
(Miura burada, röportajcının kullandığı onomatopoeik ifadeye esprili şekilde yanıt veriyor.)
Soru: Peki dünyanın kapsamı ne kadar?
Miura: Griffith, insan dünyası odaklı gençlik bölümünde sonunda Tanrı Eli'nden biri oldu. Şunu söyleyeyim, bundan sonra insan dışı varlıklar daha sık karşımıza çıkacak. Başka bir deyişle, tanrılar, iblisler gibi varlıkları kapsayan bir dünyaya uzanıyor diyebilirim…
Ama işte tam da bu, kaçınmaya çalıştığım şey. Eğer bu varlıkları “tanrı”, “iblis” gibi kelimelerle tanımlarsak, sanki o dünya tamamen açıklanmış olur, genişlemeye yer kalmaz. Zaten bu tür şeyler bir bakıma insanların yarattığı kavramlar. İnsan ruhunun maddi hale gelmiş formları gibi. Tabi bu da şu tür bir soruya benziyor: “Tavuk mu önce gelir, yumurta mı?” Yani hepsi aslında insanın bir yansıması. Ben de onların görüntüsünün bundan fazlası olmaması gerektiğini düşünüyorum. Okurun empati kurabileceği unsurlar olarak kullanmak istiyorum sadece.
Soru: Detaylara inmişken bir şey daha var. Dövüş sanatları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bence bu tür sahneler Berserk’te oldukça önemli.
Miura: Dövüş sanatlarını gerçekten çok seviyorum ama bu konuda çok fazla kaynak toplamadım. Sadece bazı samuray ve şövalye görsellerim var. Aksiyon sahnelerine gelince, onları olabildiğince gerçekçi çizmek istiyorum. Gerçeklik ve kurgu arasında bir uyum yakalamak… ama bunu başarmak gerçekten zor. Mesela Guts ve onun kullandığı kılıçla ilgili sahnelerde, bazen tek bir darbeyle küçük şeyleri parçalıyor. Bu tür durumlar için gerçekte birebir karşılığı olan bir kılıç tekniği yok. Bu yüzden belli bir düzeyde araştırma yapmak istiyorum, ama aynı zamanda zihnimde ilk oluşan sahnelerin bozulmasını da istemem. Bu yüzden dövüş sanatlarını anlatan bilgilendirici mangalarla, makinelerin yer aldığı animasyonlar arasında bir denge kurmaya karar verdim. Önceliği görüntüye vermek istiyorum, hatta bazen “bunu asla yapmam” dediğim şeylere bile. Mesela “Hokuto no Ken”de düşmanı dürtüp patlatmak kabul edilebilir, ama göğe yükselen atlayışlar biraz fazla olabilir. Sonrası için fikrim yok. (Gülüyor)
Soru: Ama bence dövüş sanatları oldukça karmaşık… Her ne kadar Berserk kılıçlar ve fantastik bir dünya etrafında dönse de, Guts ve Griffith dövüşürken Griffith sanki eklem kilidi benzeri bir hareket yaptı?
Miura: Ahhh, sıradan insanların fark edebileceği seviyede miydi bilmiyorum. Çevremde dövüş sanatlarına kafayı takmış çok kişi var. Aralarında gerçekten bu işle uğraşanlar da var. Ben de dövüş sanatlarını seviyorum ama onların yanında “Ben aslında amatörüm” diye düşünmeden edemiyorum. (Gülüyor.) Belki tüm bilgimi kullanarak bir dövüş sanatları mangası çizebilirim, ama o kişiler için tatmin edici olmaz. Onlarla karşılaştırıldığında uzman bile sayılmam. Bunu bildiğim için bu tarz işleri başkalarına bırakıyorum.
Soru: Ama dövüş sanatlarını bu kadar sevmenizin nedeni onların etkisi değil mi?
Miura: Evet, bir dereceye kadar. Ama nihayetinde sevdiğim şeyler manga ve hikâyeler. Dövüş sanatlarına özel bir ilgim olduğu da söylenemez. Yine de bazen dövüş sanatları dramaya dönüşebiliyor. Mesela yakın zamanda yapılan Holyfield – Tyson maçı... bu tam bir dramaydı, gözlerim bile doldu. Harikaydı. Bir arkadaşımın kaydettiği videodan izledim. İki adamın tartıldığı an, vücutları şaşırtıcı olmasa da mükemmeldi. Hiçbir ağır sıklet boksör onlar gibi olamaz. (Gülüyor.) Garip gelebilir ama bu Berserk bölümünde Holyfield’ın vücudunu model olarak kullandım. Karın kasları boylamasına bölünmüş gibiydi. Daha önce ortadan bölünmüş karın kası görmemiştim. Bu tür kasları sıradan bir antrenmanla yapmak mümkün değil.
Soru: Anlıyorum, ama en çok sevdiğiniz şeyler manga okumak ve dramalar, aslında doğrudan işinizle bağlantılı. Peki, manga çizmekle ilgisi olmayan bir hobiniz var mı?
Miura: Şu sıralar tek hobim oyun oynamak. Çünkü çok fazla zaman harcamam gerekmiyor. Bu aralar simülasyon oyunlarına bayağı sarmış durumdayım. Kız oyunlarını ve aksiyon oyunlarını da severim. Genelde popüler oyunları seviyorum diyebilirim.
Soru: Bayağı ciddi oynuyorsunuz anlaşılan. Kafa dağıtmak için mi?
Miura: Evet. Günde yaklaşık bir saat oyun oynuyorum. Ama bazı oyunlar iki saatte bittiği için bu yeterli oluyor. Birkaç oyun biriktirdim. Tatil günüm gelince oynamaya başlayacağım. Hatta yakınlarda Nintendo 64 aldım.
Soru: Hobilerinizle işinizi nasıl dengeliyorsunuz? Bir bölümün teslim tarihi yaklaşırken günlük programınız nasıl oluyor, anlatabilir misiniz?
Miura: Genellikle akşam 7 ya da 8 gibi uyanırım. 8:30–9:00 civarında çalışmaya başlarım. Bir süre çalıştıktan sonra yemek yerim. Ardından sabah 3’e kadar, bir sonraki molama dek çalışmaya devam ederim. O sırada, o gün kaydettiğim bir videoyu izleyerek 3:30’a kadar yemek yerim. Sonra tekrar işe dönerim. Son öğünümü sabah 6’da yerim ve öğlen 12’ye kadar çalışmayı sürdürürüm. En erken 11:00–11:30’da, en geç ise öğlen 1, 2 ya da 3 gibi işi bitiririm. Bu benim normal çalışma düzenim.
Soru: Günlük normanızı (kota) bu kadar net belirliyor musunuz?
Miura: Evet, belirliyorum. Günlük normamı tamamlayamazsam, ertesi güne kayar. Genelde programa fazladan bir gün eklerim. Bu yüzden bazen tatilim olmaz. Ama o “fazla gün” olmadan sık sık geç kalırdım. Taslak çizimle mürekkep çalışmasına eşit zaman ayırsam da, taslaklar nispeten daha hızlı bitiyor, mürekkep işi daha çok zaman alıyor.
Soru: Her gün kaç sayfa çiziyorsunuz?
Miura: Günde yaklaşık 6 sayfa taslak çiziyorum.. Bu iş bir ay sürüyor. Ayda iki teslim tarihim olduğunu düşünürsek, neredeyse sadece çizim yapıyorum. Storyboard'ı farklı bir zamanda hazırladığım için o iki haftalık süreçte buna yer kalmıyor. Neyse ki editörüm Bay Shimada sayesinde bunu dengeleyebiliyorum.
Soru: Genelde en çok hangi aşamada zorlanıyorsunuz?
Miura: Kesinlikle çizim aşamasında. Özellikle yatmadan hemen önceki zamanlar en zoru. Tam olarak sabah 6’dan 19 saat öncesi, yani sabah 11 civarı. O saatlerde çalışırken kafam karışıyor, dikkatim dağılıyor. Bazen iş ilerlemiyor. Bu yüzden fazladan günler ayırıyorum. Ama bu durum sadece çizim yaparken oluyor, taslak çizerken değil.
Soru: Böyle zamanlarda çalışma tarzınız nasıl oluyor? İşinize tamamen mi odaklanıyorsunuz yoksa başka şeyler yaparken mi çalışıyorsunuz?
Miura: İkincisi benim tarzım. Ya televizyon izlerim ya da müzik dinlerim. Ama storyboard üzerinde çalışırken sessizlik isterim. Diğer tüm iş dışı aktiviteler bana bir tür şans getiriyor.
Soru: Olmazsa olmaz dediğiniz bir eşyanız var mı? Çalışırken her zaman yanınızda olan bir şey?
Miura: Evet. Çok suya veya içeceğe ihtiyacım var. Bu tür şeyleri (maden su veya diğer şişe içecekler) her zaman hazır bulundururum.
Soru: Kahve gibi şeyler de dahil mi buna?
Miura: Kesinlikle evet. Ama çok kahve içtiğim için bir süre sonra midem ağrıyor. Bu yüzden çaya geçiyorum. Çay da dokunursa, su içiyorum. iyi hissedersem tekrar kahveye dönüyorum. Sonra tekrar çaya, sonra suya... işte böyle gidiyor. (Gülüyor.)
Soru: Yani mideniz elverdiği sürece kahve favoriniz...
Miura: Evet, ama gerçekten çok içiyorum.
Soru: Peki, alkol alır mısınız, yoksa hiç mi içmezsiniz?
Miura: İçki içmekten keyif alıyorum ama fazla değil... Zaten fırsatım da pek olmuyor.
Soru: Egzersiz yapıyor musunuz?
Miura: Aklıma estikçe şınav çekiyorum ya da karın kası çalışıyorum. Ama sürekli değil.
Soru: Bu yaşam tarzına rağmen oldukça sağlıklı görünüyorsunuz. Böyle bir hayat sürdürmek sizin için sorun olmuyor mu?
Miura: Sanırım kendi "ritmim" sayesinde bunu sürdürebiliyorum. Ben tam anlamıyla bir mangaka tipiyim, bu işe uygun biriyim. Tatil yapmadan çalışmak zor olsa da, kendi düzenli yaşam tarzımı sürdürmekte pek zorlanmıyorum. Asıl zorlandığım şey, teslim tarihine çok az zaman kaldığında işe yoğunlaşmak.
Soru: “Mangakaya uygun biriyim” dediniz. Mangaka olmak istediğinizi ilk ne zaman anladınız?
Miura: O kadar eskiye dayanıyor ki, ne zaman olduğunu tahmin bile edemem. Sanırım anaokulu yıllarımdı; çünkü ilkokula başlamadan önce ilk çizimimi yapmıştım. O ilk anı pek hatırlamıyorum. Net hatırladığım şey ise, ilkokul ikinci sınıfta üniversite öğrencilerine ait bir deftere ilk mangamı çizdiğim. Bu adeta bir aydınlanma gibiydi. Başkalarını eğlendirmek veya çizdiğim şeyler sayesinde övgü almak, çocukluğumda beni en mutlu eden şeydi. Sanırım “can çıkar, huy çıkmaz” dedikleri bu oluyor. O dönemlerde ailem sık sık taşınırdı. Gittiğim okullarda arkadaş edinmemi sağlayan şey çizimlerimdi. Şimdi dönüp baktığımda, o yıllarda “çizer” olarak kimliğimi oluşturduğumu fark ediyorum.(Gülüyor.)
Soru: Yani çocukluk hobiniz veya hayaliniz sizi profesyonel mangaka olmaya götürdü diyebilir miyiz?
Miura: Lise yıllarında oldu. Ondan önce sadece görselliğe odaklanırdım ve manga ya da resim çizmeyi severdim. Yani çizim becerim vardı ama hikâye kurgulama konusunda çok da hevesli değildim. Lisede sanat dersinde sinemaya ya da müziğe ilgi duyan birçok arkadaş edindim. Ama bir noktada onlarla vakit geçirirken içimde bir boşluk olduğunu hissetmeye başladım.
Aynı zamanda beş kişilik bir arkadaş grubundaydım ve hepimizin hedefi mangaka olmaktı. Her birinin mangadan başka bir yeteneği vardı; mesela biri gitar çalardı. Sürekli birbirimizi etkiler, birbirimize “şu filmi izle”, “şu kitabı oku” gibi şeyler söylerdik. “Yoksa mangaka olamazsın!” diyerek birbirimizi teşvik ederdik. Grup yapımız tam olarak böyleydi.
Bugünün lise öğrencileri bunu anlayamaz belki ama bizim zamanımızda arkadaşlık aynı zamanda rekabetti. Diğerlerinin gözünde “havalı” görünmek isterdim. Peki bunu nasıl başaracaktım? Film izlemeli, kitap okumalıydım. Bunu tekrar ettikçe şunu fark ettim: manga sadece çizimden ibaret değil. Hikâye yazma becerisini üniversite yıllarımda edindim. Daha doğrusu, üniversitedeyken bir yarışmaya katıldığımda bu yönümü geliştirdim.
Soru: Daha önce hiç asistanlık deneyiminiz oldu mu?
Miura: Hayır.
Soru: O zaman tüm o sayfa düzenleme, panelleri yerleştirme gibi şeyleri kendi kendinize mi öğrendiniz?
Miura: Evet. Bu beş kişilik arkadaş grubunda deneme-yanılma yoluyla birçok şey öğrendim. Hiç ustam olmadı.
Soru: Sizi etkileyen favori bir mangaka var mı?
Miura: Evet, farklı dönemlerde birçok mangadan etkilendim. O kadar çok ki tek bir isim veremem. Şu anki tarzım da, zamanla bu etkilerin birikmesiyle adeta bir kartopu gibi oluştu.
Soru: Artık herkesin eserlerini okuduğu profesyonel bir mangakasınız. Bundan sonra eserlerinizi okurları memnun etmek için mi üreteceksiniz?
Miura: Böyle bir niyetim yok. Hep kendim için çizdim, ama zamanla eserimin bazı kısımlarının okuyucular için de olduğu düşüncesi buna eklendi.
Soru: Tüm bu anlattıklarınızdan, birçok konuya ilgi duyduğunuz anlaşılıyor. Ama uzun süredir sadece Berserk üzerinde çalışıyorsunuz. Berserk dışında da ele almak istediğiniz temalar vardır, değil mi?
Miura: Evet, gerçekleştirmek istediğim pek çok şey var ama zamanım yok. (Gülüyor.) Ara sıra bilimkurgu ya da bazı senaryolar üzerine çalışıyorum. Gerçekten biraz boş zamana ihtiyacım var.
Soru: Peki, video, sinema ya da animasyon gibi başka türlerde bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz?
Miura: Hayır, hiç düşünmüyorum. Bu biraz da arkadaş çevremle ilgili. Diğer alanlarda çok yetenekli arkadaşlarım olduğu için, ben kendi alanıma bağlı kalmak istiyorum. Ayrıca şu anki işimde elimden gelenin en iyisini yapmak istiyorum. Berserk, ilk başarılı serim. Onu yarım bırakıp başka işlere kalkışırsam, çok üzülürüm.
Soru: Tüm dikkatinizi vermek istediğiniz Berserk için, hikâyeyi bundan sonra nasıl geliştirmek istiyorsunuz?
Miura: Öncelikle daha fazla kadın karakter eklemek istiyorum. Sadece erkeklerden oluşan bir dünya çok dengeli olmuyor. Bir–iki yeni kadın karakter gerekli. Ayrıca önemli yeni karakterler de tanıtılacak. Bu karakterler, Şahinler Takımı’nın yerine geçmeseler de Guts’la benzer türde bir bağ kuracaklar. Guts için yalnız kalmak çok zor. Ama bu karakterler Şahinler Takımı kadar yakın olmayacak. Hatta ona karşı düşmanca tavırlar sergileyebilirler. Hikâyenin yönünü çeşitlendirebilecek bazı karakterler tasarladım.
BONUS SORU: Griffith/Femto Nasıl Sonuçlanacak?
Soru: “Kara Kılıçlı” arc'ı henüz başladı. Ana eksen elbette Guts’un, Griffith/Femto’nun da mensubu olduğu Tanrı Eli ile olan husumetinin sona erdirileceği hikâye olacak. Finale giden gelişimi düşünelim. Öncelikle, beş üyeden oluşan Tanrı Eli'nin şu anki amacı nedir? Guts bunu çözemezse onlarla yüzleşmesi de mümkün görünmüyor. Femto’nun katılmasıyla Tanrı Eli artık tamamlandı mı?
Miura: Hmm.. Şimdilik Tanrı Eli'nin Femto ile tamamlandığını kabul edebiliriz. Üzgünüm, bekleyeceğiz gibi şu anda amaçlarını açıklamak için doğru bir zaman değil… Bunun yerine size tek bir ipucu vereyim: anahtar kelime “Void”.
(SkullKnight.net forumundan
Bu bağlantı ziyaretçiler için gizlenmiştir. Görmek için lütfen giriş yapın veya üye olun.